Beynin Donma Noktasını Düşürür, Düşünceyi ve Mantığı Canlı Tutar

Müthiş İddia

Dünyanın en büyük yolcu uçağı olan Airbus A-380, dün Çin’in başkenti Pekin’den havalanıp Atatürk Havalimanı’na inince, haberi nasıl magazinleştiririz diye düşünen Hürriyet, web sitesinden aldığım bu fotoğrafta yazanları yumurtlamış. Merak edip, bakalım nasıl bir komplo teorisi çıkacak işin içinden diye yazıyı okuduysanız görmüşsünüzdür. İddia şuymuş:

"Ben daha önce Airbus A380’in kokpitine oturdum ve Fransa’nın Toulouse kentinden kalkıp, karlı bir gün Londra’nın Heathrow Havalimanı’na sorunsuz bir iniş yaptım. Tabi bu inişi uçuş similatörü ile yaptım. Benim dediğim şu: Eğer uçağın iki pilotu da yoksa, zehirlenmiş ya da başka bir nedenle uçağı uçuramayacak durumdalarsa; kabinde de başka bir pilot yoksa ve işbaşa düşmüşse, uçağı indirebileceğimi düşünüyorum."
İddianın sahibi eski pilot, yeni Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü ve Hürriyet yazarı olan Uğur Cebeci.

Uçağın pilotları zehirlenmiş ve uçakta başka bir pilot yoksa, sizce uçağı uçurma işi kime düşer? Elbette eski bir pilota; hem de simülatörde A-380'i uçurmuş olan bir pilottan bahsediyoruz. Burada müthiş iddialık bir durum yok. İddialık bir durum bile yok ortada. Tabi yazıda saklı asıl müthiş iddiayı görmediyseniz eğer.

Uçağın pilotları zehirlenmiş ve uçakta başka bir pilot yok. Ama Uğur Cebeci var!

Magazinsiz Asla

Türk basını eskiden de mi böyleydi tam hatırlamıyorum; ama son yıllarda her türlü haberi magazinleştirme çabasının beni çok rahatsız ettiğini söyleyebilirim. Hürriyet'in Internet sitesine girerseniz göreceksiniz ki magazin, sitenin bir numaralı konusu. En ciddi haberler bile sulandırılıp magazinleştirilmeden verilemiyor sanki.

Örneğin şu habere bir bakın: Önce kendi dizlerini kurtarsın

Clinton'un önderliğini yaptığı "küresel felaketler" konulu foruma katılan Angelina, dizlerinin görüntüsüyle katılımcıları şoka uğrattı.
Haberin konusu Clinton'un önderliğını yaptığı küresel felaketler konulu foruma konuşmacı olarak katılan Angelina Jolie. Ama, Hürriyet asıl konuyla ilgilenmek yerine Jolie'nin dizlerine takmış kafayı. Hürriyet farkında mı bilmiyorum ama Angelina Jolie Birleşmiş Milletlerin gönüllü elçisidir. Diğer Hollywood zenginlerinden farklı olarak yaşadığı dünyaya karşı duyarlı, parasını dünyanın değişik yerlerindeki fakir insanlara bağışlayan ve de zamanını onlarla geçiren, bu arada da 3 kimsesiz çocuğu evlat edinmiş olan birisinden bahsediyoruz.

Hürriyet için ise bunların hiçbir önemi yok. Mutlaka bir bacak veya selülit görmeli, laf kavgasına tanık olmalı ki haber değeri olsun. Bence Jolie'ye laf edeceklerine önce kendileri gazeteciliği öğrensinler.

Singapur'da Ayaklarımın Çektiği


Singapur ilginç bir şehir/ülke. Her taraf alışveriş merkezi dolu. Hatta bazen iki alışveriş merkezi arasında, onları birbirine bağlayan, yeraltı alışveriş merkezleri bile var. İşte eşimle beraber Singapur'da dolaşırken bu alışveriş merkezlerinden birinde denk geldiğimiz My Foot Reflexology isimli dükkana girip, ayaklarımızı ödüllendirelim dedik. İstediğimiz ayaklarımıza güzel bir masajdı ama aldığımız çok farklı bir şey oldu.

Önce ayaklarımızı bir leğen içindeki ılık suya soktular, sonra da bu suya bir poşet toz döktüler. Bu toz yavaş yavaş suyu jölemsi bir kıvama getirdi. Buraya kadar herşey istediğim gibiydi; ayaklarım yumuşamış ve rahatlamıştı. 15 dakika kadar sonra bu jölenin içine başka bir paket toz döktüler ve jöle tekrar eski haline, yani sıvı haline geri döndü.

Sonra asıl masaj başladı. İşte o zaman refleksolojinin ne demek olduğunu anladım. Birisinin ayağınızı ellerine alıp, canınızı en çok acıtacak yerlere parmağıyla veya dirseğiyle bastırdığını, arada sırada yumruk attığını göz önüne getirebilir misiniz? İşte refleksoloji masajı bunun gibi bir şeymiş.

Masaj sırasında canımın acıdığını belli ettikçe, masör bana o bölgenin örneğin karaciğerimle ilgili olduğunu ve bu masajın karaciğerime iyi geleceğini söylüyordu. Hatta inancımı pekiştirmek için hemen orada canlı bir deney de yaptı benim için. Masaj yaptığı (daha doğrusu işkence yaptığı) ayağımı eliyle havaya kaldırıp bıraktı. Sonra da henüz masaj yapılmamış ayağımla denedi aynısını. Nedense bu sefer öyle kolayca kaldıramadı. "İşte," dedi, "masaj yapılan ayak artık enerji doldu ve hafifledi, öbür ayak ise hala daha ağır". İlginç diye düşündüm. Masörüm haklıysa, ya ayağımın kütlesini, ya da ayağımın altındaki yer çekimi gücünü, fizik kurallarının öngörmediği bir şekilde değiştirmeyi başarmıştı. Ve de bunu sadece masajla yapmıştı.

Ama masör elbette haklı değildi. Ne fizik kurallarına esnetmişti (esnettiği tek şey ayak kemiklerim oldu), ne de iddia ettiği gibi sağlığıma iyi gelecek bir şey yapmıştı. Çünkü sonraki günlerde ayağım ağırdığı gibi, sağlığımla ilgili hiçbir iyileşme de olmadı.

Ben masaj sırasında acı çekip, "nereden çıkarıyorlar bu saçmlalıkları, ne zaman bitecek bu işkence?" diye düşünürken eşim ne yapıyordu dersiniz? Onun da ayakları acıyor olmasına rağmen, değişik bir masaj tecrübesinin keyfini çıkarmayı bilmişti. Zaten onun dediğine göre "erkeklerin canı pek bir tatlı oluyor"muş.